Üreyen Kuşların İzinde

Kategori: Kuşlar
Etiketler:

Bolluk Gölü akdeniz martısı kolonisi. Fotoğraf: Okan Arıhan

Türkiye’nin ilk kuş gözlemcilerinden Emine Sühendan Karauz, ömrünü adadığı su ve deniz kuşlarıyla geçirdiği yirmi beş yılı anlatıyor.

Doğa her zaman büyüleyici gelmiştir bana, çocuk yaşlardan itibaren doğada araştırma yapmayı kafama koymuştum. Hedefimde deniz biyologu olmak vardı ancak rastlantılar diyelim, hayatın cilvesi di­yelim sonunda kuşlar üzerine çalışmaya karar kıldım. Kuşlar büyüleyici canlılar; hemen he­men dünyanın her köşesinde gözlenen, farklı ekosistemlere uyum sağlayan, inanılmaz ha­yatta kalma stratejileri ile mucizevî canlılar! Kuşlar üzerine yürütülen her yeni araştırmayla onlara olan sevgim ve ilgim kat­lanarak artıyor.

Kuşlara ilişkin birçok konuda araştırma yapma seçeneğiniz var. Ben ise, kur davranışlarına, onların yavrularını besleme ve koruma stratejileri­ne hayran kaldığımdan üreme dönemleri üzerine araştırma yapmaya karar kıldım. Yirmi beş yılı aşkın bir süredir ülkemizdeki su kuşu ve deniz kuşları­nın üreme popülasyonlarının belirlenmesi üzerine araştırmalar yürütmekteyim. 1990’lı yıllarda değil kuşların üreme davranışlarını çalışmak, sadece on­ları gözlemleyen yerli araştırmacı sayısı bile bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı (Tansu Gürpı­nar, Sancar Barış, Can Bilgin gibi değerli bilim insanları vd.). Umutluyum ki bu konuda araştırma ve gözlem yapan meraklı gençleri­mizin sayısı hızla artıyor. Doğal Hayatı Koruma Derneği, kurucu­larından biri olduğum Kuş Araş­tırmaları Derneği (şimdi Doğa Araştırmaları Derneği), Doğa Derneği, yine kurucularından biri olduğum Sualtı Araştırmala­rı Derneği, Deniz Kuşları Grubu gibi birçok sivil toplum kuru­luşu, üniversiteler, kuş gözlem toplulukları ülkemizde bu alan­daki araştırmaları ivmelendiren kurumlar oldular.

Emine Sühendan Karauz

Kuşların üreme dönemlerine dair araştırmalar hay­li zordur. Farklı ekosistemlerde (sulak alan, deniz, ada ve nehir ekosistemleri gibi) farklı habitatlarda türlü türlü nişleri işgal eden kuşların yuvalarına ulaşmak, kur davranışlarını tespit etmek, üreme sayılarını ve stratejilerini belirlemek disiplinli bir ça­lışmayı ve her alana uygun araştırma planının uygu­lanmasını gerektirir. Alan araştırması yürütülürken, hayati tehlikenin olabileceği gözden kaçırılmamalı­dır. Araştırmanıza destek olmak için katılan araştır­macıların ve gönüllülerin hayatları da sizin sorumluluğunuzdadır. Kuşların peşinde koşarken en az üç kez ölümle burun buruna geldiğimi söylersem olayın ciddiyeti anlaşılır sanırım. Bu nedenle dikkat, ciddiyet ve iyi planlama bu araştırmaların olmazsa olmazı.

İlk araştırma alanlarım Uyuz ve Çöl Gölleri idi. Kuş araştırmacısı Cem Orkun Kıraç ile birlikte, bir yılı aşkın bir süre bu göllerde zorlu ve yorucu bir araştır­ma projesi yürüttük. Yürüttüğümüz araştırma neticesinde her iki gölün ornitolojik açıdan önemi ilk kez ortaya konulmuş oldu ve akabinde bu değerli alanlar “Önemli Kuş Alanı” olarak anılmaya başlan­dı. Uyuz Gölü, nesli tehlike altında olan dikkuyruk ördeği için önemli bir üreme alanı olarak kayıtlara geçti.

Tuz Gölü Havzası ise, üreme araştırmalarımı yoğun bir şekilde yürüttüğüm ve benim için vazgeçilmez olan özellikli alanlardan birisi oldu. Yıllarca söz ko­nusu havzanın farklı göllerinde düzenli üreme araştırmaları gerçekleştirdim. Tuz Gölü ve havzasında yer alan irili ufaklı göller ve bu göllerdeki ada ve adacıklar birçok kuş türüne güvenli üreme ortamı sunmakta. Özellikle havzada koloni halinde üreyen su kuşları ve deniz kuşları, özel ilgi alanım haline geldi. Koloni halinde üremek, üreme alanındaki düşmanlara karşı ortak savunma gerçekleştirmeyi sağlayan iyi bir strateji. Alana bir tilki veya bir sansar yaklaştığında, kolonideki kuşlar çığlıklarıyla birbirle­rini uyararak ortak savunma davranışına geçerler. Ya çığlıklarıyla ya dışkılarıyla ya da türlü ataklar yo­luyla bir çeşit savunma stratejisi oluşturarak isten­meyen misafiri alandan uzaklaştırmaya çabalarlar. Kuşların söz konusu ortak savunma davranışları ve hayatta kalma stratejileri bende her daim hayranlık uyandırdı.

Bolluk Gölü ince gagalı martı kolonileri. Fotoğraf: Okan Arıhan

Araştırmalarım neticesinde Tuz Gölü Havzası’nda yüksek sayılarda üreyen deniz kuşu kolonileri belirledim. Bozkırın ortasında binlerce deniz kuşunun çığlıklarını hayal edin lütfen! Geleceğe bırakılacak olan inanılmaz bir biyolojik miras. Eski bir iç deni­zin kalıntısı olan Tuz Gölü Havzası sanki geçmişin ihtişamını yansıtır gibi birçok deniz kuşu türüne ev sahipliği yapmaktadır. Koloni halinde üreyen kuş türleri, göllerin ortasında yer alan adaları ve ada­cıkları yuva alanı olarak tercih ederken, birbirleriyle olan rekabeti azaltmak için farklı ekolojik nişleri kullanmayı seçerler. Örneğin ince gagalı martı ada olduğu alanları yuva alanı olarak kullanır. Kıyı çizgi­sine yakın kumsal alanda ise, gülen sumru koloni­leri göze çarpar.

Tuz Gölü adalarındaki ilk Hazar sumrusu üreme kaydı da 1997’de Güven Eken ile birlikte alandaki araştırmalar esnasında yapıldı. Havzada yürüttü­ğüm diğer bir projede, kuş halkalama çalışmaları. 1997 yılında Akdeniz martısı, 2007 yılında ise kaşık­çı türünde halkalama çalışmaları başlatıldı. Günümüze kadar 1000 bireyin üzerinde Akdeniz martısı, 50 bireyin üzerinde ise kaşıkçı türü halkalandı ve türlerin göç yollarının belirlenmesine çalışıldı.

Türkiye’nin Önemli Kuş Alanları’ndan olan Manyas (Kuş) Gölü, Meriç Deltası, Foça Adaları, Hirfanlı Barajı ve Mogan Gölü de düzenli araştırmalar yürüt­tüğüm diğer alanlardan. Manyas Gölü’nde yedi yıl sürdürülen izleme araştırması sonuçları, geçmişte yürütülen diğer araştırma verileri de eklenerek, bir kitap halinde yayımlandı. Manyas Gölü, ağaçta koloni halinde üreyen su kuşu türlerini barındıran eşsiz bir doğaya sahip. Manyas Gölü’nün kıyısal alanları sınırlı. Gölün kuzeydoğu kıyılarındaki Sığırcı Deltası’nda kuş türleri için önemli üreme alanı olan subasar söğüt ormanı (Salix alba, S. caprea ve S. excelsa) ile yoğun ve sık sazlık ve kamışlıklar (Typha angustifolia ve Phragmites autralis) bulunmaktadır. Söğüt ormanının bitiminde dişbudak ağaçları (Fraxinus spp) yer almaktadır. Ayrıca kuşların bes­lenme alanı olan sulak çayırlar, çamur düzlükleri ile sazlık dokunun kıyılarında ve içlerinde baskın olarak nilüfer (Nymphaea alba) ve su düğün çiçeği (Ranunculus saniculifolius) yatakları yer almaktadır. Yağışın bol olduğu yıllar, Sığırcı ve Kocaçay dereleri boyunca uzanan ve sualtında kalan tarım arazileri balıkçıllar, çeltikçi, kaşıkçı gibi türler için beslenme; uzunbacak, kızkuşu, mahmuzlu kızkuşu gibi türler için üreme alanları oluşturmakta. Ördekler ise tüm göl alanındaki sazlıklarda üremekte. Manyas Kuş Gölü’nün ornitolojik açıdan önemi, kuzeyde yer alan Sığırcı Deltası ile bilinirken, alanda yürüttüğü­müz araştırmalar neticesinde gölün güneyinde de yeni bir su kuşu kolonisinin varlığı belirlendi. Gölde­ki doğal üreme alanlarının yanı sıra, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün katkılarıyla yerleştirilen suni platformlar, tepeli pelikan tarafın­dan üreme amaçlı kullanılmaya başlandı.

Manyas Gölü’nde üreyen ve baskın tür olan karabatak. Fotoğraf: Emine Sühendan Karauz

Doğa araştırmalarını bir yaşam biçimi haline getir­diğinizde, diğer birçok aktiviteye, eğlenceye vaktiniz kalmayabilir. Ancak doğada karşılaştığınız pek çok sürpriz, size unutulmaz ve sıcacık anlar yaşatacak. Bir keresinde gölün ortasında, sıcak güneşin alnın­da araştırma yaparken rastlaştığımız ve nereye yüz­düğünü bilmeyen bir koyunu kurtarmak durumunda kalmıştık. Sıcaktan serap gördüğümüzü düşünmüş (Balıkçı Ali ve ben, bize doğru geleni deve silueti sanmıştık) ve dualarımızı etmeye başlamıştık ki yaklaşanın su yuta yuta gölün ortasına doğru ölümüne yüzmeye çalışan bir koyun olduğunun farkına varmıştık. Sonradan kıyıya götürdüğümüz ve çobana teslim ettiğimiz koyunun, kör olduğunu öğrenmek bizde şaşkınlık yaratmıştı. O koyunu kurtarmak, yüreğime mutluluk hissi veren önemli an­lardan birisi olmuştur.

Eğer araştırmalarınıza aileniz ve akrabalarınız da destek veriyorsa, bu si­zin için büyük bir şans. Özellikle kız kardeşim Seda K. Arıhan ve sevgili eşi Okan Arıhan birçok arazi çalışmamda yanımda yer alarak bana destek verdi. Hatta bir keresinde beş altı aylık yeğenim Batuhan’ı bırakacak bir yer bulamayınca onu da zorlu arazi çalışmasına götürmek zorunda kalmıştık.

Son söz olarak, kuşları araştırmak hangi konuda olursa olsun; özveri, di­siplinli çalışma ve her şeyden önemlisi dinmeyen bir merak gerektirir, geti­risi ise doğayla bir olmanın ve o anlara tanıklık etmenin verdiği doyumsuz mutluluk…

 

Yazı: Emine Sühendan Karauz (Biyolog, Paleontoloji MSc)

Bu yazı Kuş Sesi dergisinin ikinci sayısında yayınlanmıştır.

 

Yorum yapılmamış

Yorum Bırak

Change this in Theme Options
Change this in Theme Options