ORMAN YANGINLARI
Tansu Gürpınar
Temmuz ayının son haftasında başlayan orman yangınları hepimizi etkiledi. Ciğerlerimiz yanıyor gibi olduk. Üzüldük, çok üzüldük.
Yangınların eşzamanlı olarak birkaç yerde birden başlaması sabotaj ve kasıt ihtimalinin düşünülmesine sebep oldu. Bu konunun titizlikle araştırıldığı bildiriliyor. Haber kanallarındaki kayıtlara göre dört gün içinde 125 yerde yangın çıkmış bulunuyor ve bunların 108 i kontrol altına alınmış durumda olduğu bildiriliyor.
Kamu görevlisi olarak Orman Bakanlığında hizmet vermiş ve orman yangınlarıyla yakından ilgilenmiş biri olarak bilgilerimi özetle sizlerle paylaşıyorum.
Orman yangınları ülkemizde ve dünyada büyük ölçüde insan kaynaklı olarak ortaya çıkmaktadır. Doğal nedenlerle çıkan yangınların payı % 20 den azdır. İnsan kaynaklı yangınlar ise daha çok ihmalden ortaya çıkmakta ya da kasıtlı olarak çıkarılmaktadır. Örneğin son yıllarda Amazonlardaki tropikal yağmur ormanları tarım alanı elde etmek için bilerek yakılmaktadır. Bizde de gerek konut alanı, gerekse tarım alanı elde etmek için çıkarılan kasıtlı orman yangınlarının ciddi sonuçları olduğu bilinmektedir. Diğer yandan ormanda piknik yapanların söndürmeden bıraktıkları ateşler, taşıt araçlarından atılan sigaralar, anız yakma, ormana cam şişe bırakma, çevredeki kuru otları tutuşturmak gibi nedenlerle de ormanlarda yangın çıkmaktadır.
Ülkemizde orman yangınlarının en çok görüldüğü yerler Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerimizdir. Bu bölgelerimizde de yangınlar çoklukla kızılçam ormanlarının bulunduğu sahil kuşağında çıkmaktadır. Orman yangınları geçmişte askeri amaçlar için de kullanılmıştır. Büyük İskender in Anadolu da ele geçirmekte zorlandığı şehirleri etrafındaki ormanları yakarak düşürdüğü bilinmektedir.
Aslında orman yangını her türlü ormanda çıkabilir; ancak kayın, gürgen, kızılağaç, meşe, akçaağaç, karaağaç, ıhlamur ve benzeri geniş yapraklı ağaçların bulunduğu ormanlarda ağaçların tutuşabilmesi için gereken sıcaklık çok yüksek olduğundan bu gibi ormanlık alanlarda nadiren yangın görülür.
Orman yangınları örtü yangını, taç yangını ve toprak yangını olmak üzere gruplandırılmaktadır. Örtü yangını ormanda toprak üzerindeki kuru yapraklar, çam ibreleri, dal parçaları ve benzeri maddelerin yanmasıdır. Gövdeleri yakmadıkları sürece bu tip yangınlar zararlı olmadıkları gibi ağaç tohumlarının toprağa ulaşmasına imkan verdiği için yararlı bile sayılabilirler. Ancak her yangında olduğu gibi örtü yangınında da başka yerleri tutuşturma olasılığı yüksektir ve büyük risk oluştururlar. Bu nedenle söndürülmeleri gerekir. Taç yangınları ağaçları tepelerine kadar tutuşturan yangınlardır. Ormanın tamamını tahrip eder. Ağaçlarla birlikte ormanda yaşayan bütün canlılar için ölümcüldür. Çok yüksek ısıların ortaya çıkmasıyla taç yangınlarında fiziksel çevre de etkilenir. 1970’li yılların ortasında Marmaris de çıkan yangında deniz kenarındaki kumlar eriyip cam haline gelmiştir.Toprak yangını ise turbiyer alanlar için söz konusudur ve ülkemizde pek görülmez.
Orman yangınlarıyla mücadelede kullanılan çeşitli metotlar vardır ve bunlar yangınların durumuna ve özelliğine göre seçilip uygulanır. Ancak, yangınla mücadelede en önemli nokta zamandır. Yangın ne kadar erken haber alınır ve ne kadar erken müdahale edilirse, yangın henüz büyümemiş olduğu için, söndürme başarısı o kadar yüksek olur.
Yangınların haber alınması için Orman Bakanlığının yangına duyarlı bölgelerde yaptırdığı yangın gözetleme kuleleri vardır. Yangın mevsimi boyunca bu kulelerde yangın gözcüleri gece gündüz nöbet tutarlar. Yangın görülmesi halinde derhal telsizle bölge sorumlusuna bildirilir. Eğer çıkış noktası motorize yangın söndürme ekiplerinin ulaşabileceği bir noktadaysa, derhal harekete geçilir ve çoğunlukla da ilk seferde söndürülür; fakat yangın yolu olmayan ve ulaşım noktalarına uzak bir yerde çıkmışsa, büyümeden söndürülebilmesinin çaresi hava araçlarıdır. Uçak ve helikopterlerin orman yangılarının söndürülmesinde asıl büyük rolü, yeni çıkan, henüz genişlememiş ve yolu olmayan yerlerdeki yangınlara çabucak müdahale edebilmeleridir.
Orman Bakanlığında yangın gözetleme kulelerinin yanı sıra yangın ihbar hattı vardır ( 177 ). 1970 ve 80 li yıllarda Orman Bakanlığı merkezinde yangınlar için gece nöbeti tutulurdu. Nöbette kaldığım gecelerde THY pilotlarının Bakanlığı arayıp uçuş rotaları üzerinde, ateş gördükleri orman bölgelerini bildirmelerini, vatandaşlarımızın anız ateşlerini ot yangınlarını ormana sıçrayabileceği kaygısıyla haber vermelerini, yurtsever insanlarımızın değerli anıları olarak hatırlıyorum. ( Bu ihbarları ilgili bölgeye bildirdiğimde geri dönüş haberlerinden hepsinin doğru olduğunu öğrenmiştim. )
Orman yangınları, bugünküler gibi birçok noktadan çıkmamış olsa bile 1970’li yıllarda da yıkıcı idi. 1977 Yılında Çevre Sorunları Daire Başkanı olarak yangınların önlenmesi konusunda arayış içindeydim. O yıllarda Türkiye de orman yangınlarıyla mücadelede henüz hava araçları kullanmıyordu. Şube müdürlerimden Nizam Savaş uçuş brövesine sahip, uçaklar konusunda da bilgisi olan değerli bir arkadaşımdı. Yangınlarla mücadele için uçak kullanılmasını düşünmeye başladık. Uçakların bu iş için ABD de kullanıldığını biliyorduk. ABD Orman Teşkilatına yazıp bilgi istedik. Gönderdiler. Bildirdikleri uçak firmalarına yazıp yangın söndürme uçaklarının özelliklerini, fiyatlarını yazmalarını istedik. Onlar da yanıt verdi. Hatta proforma fatura da gönderdiler. Uçakların yangın söndürmede hızlı ve noktasal işlevine vurgu yapan bir rapor hazırlayıp Bakanlığa gönderdik. Kabul görmedi.
On yıl kadar sonra Bakanlık yangınlarla mücadele için uçak kullanmaya başladı.
Orman Yangınlarıyla İlgili Açıklamalar ve Sosyal Medyada Dolaşan Bilgiler:
Televizyonlarda görüyor gazetelerde okuyoruz. “Yetmiş hektar orman yandı, çok şükür can ve mal kaybımız yoktur, sadece metruk bir binada hasar oluşmuştur”. “Orman yangını kontrol altına alındı, can kaybımız olmadığı için teselli buluyoruz” . “Büyük yangındı ama ölen olmadı”
Yukardaki ve benzeri açıklamalar çoğunlukla yetkili ve sorumlu mevkilerde bulunanlardan geliyor.
Şimdi biraz düşünelim. Orman yanıyor ama can ve mal kaybı olmuyor. Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Ağaçlar, çalılar otlar can değil mi? Ormanda yaşayan börtü böcek, sincaplar, tilkiler, sansarlar, ağaçkakanlar, baştankaralar, bülbüller, çıvgınlar can taşımıyor mu? Ağaçların mal olarak kereste değeri yok mu? Orman tali ürünlerinin ekonomiye katkısı bulunmuyor mu?
Bu sağlıksız ve sakat bakış açısının değişmesi gerekir.
Son yangınlarla ilgili Gülgün Feyman Budak a ait olduğu ileri sürülen internette basında yer alan bilgilerde “ Çam ağacı ABD’nin Türkiye’ye bir tuzağıdır” ifadesine yer verildikten sonra “ Marshall yardımlarıyla ( Truman anlaşmaları 1947 ) Ege ve Akdeniz bölgemizdeki milyonlarca zeytin ağacı kökünden sökülerek Avrupa ya götürüldü. ABD bize bu ağaçların yerine milyonlarca kavak ve çam ( çıra ) fidanı verdi. Kavak ağacı memlekette alerjik hastalıklar başlattı.
Çam ağacı ise bildiğiniz yağlı çıra idi. Dağlarımıza ovalarımıza her yere diktik.
Hiçbir işe yaramayan bu ağaç ülkemizin dağına bayırına dikilen saatli bomba oldular.” denilmektedir.
Yukarıdaki bilgiler geçeklerle bağdaşmamaktadır.
Türkiye de bugün mevcut zeytin ağacı varlığı bir milyon altı yüz bin olarak verilmektedir.
1947 yılında milyonlarca zeytin ağacını kim kökünden söktü. Bir tek ağacın bile kökünden sökülmesi son derecede zor iken makineli sökümün olmadığı bir devirde milyonlarca ağacı kimler söktü ve gemilere yükledi.
Zeytin ağaçları Avrupa da hangi ülkelere gönderildi. Akdeniz çanağındaki ülkelerde (İtalya, İspanya, Yunanistan gibi) zeytin ağacı varlığı zengindir ve ek bir dikime ihtiyaçları yoktur. Avrupa nın diğer ülkelerinin iklim koşulları zeytin ağacı için uygun değildir.
Ülkemizde beş tür çam ağacı doğal olarak yetişmektedir ve dışarıdan getirilmemişlerdir. Kızılçam, Halep çamı, Fıstık çamı, Karaçam ve Sarıçam. Bunlardan Halep çamı ile Fıstık çamının yayılış alanı dardır. Diğerleri ülke genelinde yaygındır. Bunlardan özellikle karaçam ağaçlarının kerestesi makbuldür.
Bildiğimiz boylu kavak ağaçlarını Anadolu ya Türkler Orta Asya dan getirmişlerdir. Melez kavak olarak da bilinen İtalyan ve Kanada kavakları 1960’lı yıllarda getirilmişlerdir. Kavakların ilkbaharda uçuşan pamukçukları yanlış olarak polen zannedilir. Pamukçuklar tohumları uzaklara taşımak içindir. Alerjiye neden olan polenler gözle görülmeyecek kadar küçüktür ve çiçekli bitkiler tarafından üretilir.
Kıymetli bilgiler için teşekkürler.
Sn.Tanju Gürpınar bey, paylaştığınız bu faydalı bilgiler için çok teşekkürler, emeğinize sağlık. Facebook kullanmadığım için bu güzel yazıyı ne yazık ki paylaşamadım.Bu ve benzeri doğru ve faydalı bilgileri paylaşmak ve yayginlaştırmak için, sitenize facebook haricinde (örn. whatsapp/ mesajla gönderme gibi) seçenekler de ilave edilmesi dileğiyle, selam ve saygılar