Bugüne kadar sığla ormanlarında ortanca ağaçkakan, yeşil ağaçkakan, sarıasma, orman çulluğu, gri balıkçıl, büyük baştankara, ispinoz, alakarga, karatavuk, ardıç, çıvgın, ak kuyruksallayan, kızılgerdan, kara kızılkuyruk, küçük batağan, şahin, alaca baykuş, gökkuzgun, sakarmeke, bülbül, saka ve florya gibi farklı özelliklere adapte olmuş yaklaşık 50 farklı kuş türü kaydedildi.
Anadolu doğasını merak eden herkesin bir şekilde ucundan kıyısından hikayesini bildiği, tanışmak istediği sığla ormanlarının esasen şimdiye kadar bilinenleri buzul dağının görünen kısmı kadar. Anadolu sığla ağacı (Liquidambar orientalis) Türkiye’nin güneybatı bölümünde ve kısmen Rodos Adası ile Kıbrıs Adası’nda yayılış gösteren ve dünyada başka hiçbir yerde bulunmayan relikt (kalıntı) endemik bir ağaç türü.
Dere boylarında ve taban suyu yüksek alanlarda gruplar halinde veya tek tek görülen bu ağaç türü, Aydın Çine Çayı ile Hatay Asi Nehri arasında kalan kıyı bölümünde parça parça yaşıyorken, yoğunlukla Muğla’nın güneyinde yer alan Marmaris, Köyceğiz, Ula, Gökova, Dalaman, Ortaca ve Fethiye ilçelerinde koruluklar veya orman parçaları şeklinde görülmekle birlikte sağlıklı biçimde yoğunlaşarak orman oluşturabildiği en önemli yer Köyceğiz Dalyan Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇKB). Orman oluşturduğu alanlar; eğimin düşük olduğu veya tamamen düz zeminlerde mutlak surette yüksek taban suyu, derelerin taşıdığı verimli alüviyal topraklar, nem, bol yağış ve sıcaklığa sahip olmalı Bu isteklerinden dolayı Sığla ormanları yıl boyunca suyun hiç eksik olmadığı ve bünyesinde bataklıkların da yer aldığı bir çeşit su basar orman ekosistemi özelliği sergilemekte.
Sığla Ormanları’nın alanı 1949’da 6.312 hektar iken (Huş, 1949), 1987’de 1.337 hektara düşmüştür (İktüeren ve Acar, 1987). Günümüzde ise yapılan plantasyon çalışmaları ve çeşitli koruma çalışmaları sonucunda yaklaşık 2 bin hektar civarında bir sığla ormanı varlığı kaldığı tahmin ediliyor.
Kalan bu miktarın yaklaşık yüzde 60’lık bölümü ise (yaklaşık 770 hektar) Köyceğiz Dalyan Özel Çevre Koruma Bölgesi sınırlarında bulunuyor. Bahsi geçen orman varlığını Anadolu’nun toplam orman varlığı olan yaklaşık 21 milyon hektar ile karşılaştırdığımızda sığla ormanlarının okyanusta bir su damlası bile olmadığı açık biçimde ortaya çıkıyor.
60 Milyon yıldır dünya üzerinde yaşayan bu relikt (kalıntı) ağaç türünün bilimsel adı Liquidambar orientalis; ‘liquid (İngilizce) sıvı’, ‘ambar (arapça) hoş koku’, ‘orientalis (İngilizce) doğu’ yani “hoş kokulu sıvı” anlamına geliyor. Bu adı almasındaki en önemli neden ise ağacın gövdesinin yaralanması sonucu elde edilen bir tür reçine, balzam olan sığla yağı. Yağ, yüzlerce yıldır alternatif tıpta mide rahatsızlıklarının önlenmesi; cilt, deri rahatsızlıklarının giderilmesi; kozmetik sektöründe parfümlerde bulunan uçucu yağları tutarak kokunun daha kalıcı olması amacıyla kullanılmakta olan değerli bir odun dışı orman ürünü.
Yaşadığı yörelerde “günlük ağacı” olarak da tanınması bu yağın üretimi sırasında geriye kalan kabuğunun (buhur) tütsü olarak cenazelerde, ibadethanelerde ve psikolojik rahatsızlığı olanlar için kullanılmasından kaynaklanıyor. Çıkardığı hoş kokunun iyileştirici etkisinden dolayı çeşitli zamanlarda terapi ormanı gibi kullanılmış olması ağacın yalnızca maddi değil manevi anlamda da önemli olduğunu gösteriyor. Özellikle cenazeler sırasında yakılan tütsü kabuğundan çıkan dumanın; ölünün ruhunun ölümsüzlüğe yani ruhlar alemine karıştığını sembolize etmesi açısından bu ağacın kutsallığına işaret ediyor. Öte yandan yöre halkları nazarında ağacın kutsallığına en somut örnek; nevruz gecelerinde Marmaris, Köyceğiz ve Fethiye’de kadınların bu ormanlara giderek buldukları yaşlı sığla ağaçlarına sarılıp “Al marazımı (dert) ver guvatımı (kuvvet).” diyerek bu ağaçtan dilekte bulunmaları.
Bu kadar farklı özellik ve değeri bir arada taşımasına rağmen, ağacın gövdesinden elde edilen yağın uzun yıllar kimya sanayinde fiksatör (sabitleyici) olarak kullanılmasının ardından kimyasal fiksatörlerin yaygınlaşmasıyla birlikte ekonomik önemini kaybetmesine neden olmuş.
Eskiden Türkiye’de 20 ton dolaylarında sığla yağı elde edilirken, günümüzde sığla ormanlarının azalmasıyla yılda ancak 3-4 ton sığla yağı elde edilebiliyor. Yağa, yurt içinden ve yurt dışından yoğun talep olmakla beraber, yeterli miktarda üretim olmadığı için bu talep karşılanamıyor. 2000’li yıllarla birlikte artık parfümeri sanayinde sentetik fiksatörler kullanıldığından eskiden olan talepler azalmış ve sığla yağı üretimi 1 tona kadar düşmüş. Günümüzde bu üretimin büyük çoğunluğu kaçak yollarla bilinçsizce devam etmekte ve kalan sığla orman parçalarında baskıyı arttırmakta.
Fakat bu ormanların yok oluşun eşiğine gelmesindeki esas faktör 1950’lerden günümüze sistematik biçimde gelişen kentleşme politikaları sonucu kentlerin gıda ihtiyaçlarını karşılamak üzere kırsaldaki orman alanlarının tarım alanlarına dönüştürülmesi olarak bahsedilebilir. Şöyle ki taban suyu yüksek, tarıma son derece elverişli yerlerde yetiştiği için Anadolu sığla ormanları kesilerek veya orman toprakları drene edilip kurutularak narenciye bahçelerine dönüştürülmüştür. Yakın zamanda narenciye üreticiliğinin yanı sıra bu araziler turizm tehdidi altında da kalmaya başlamıştır.
Bunun yanı sıra drenaj, kuraklık ve su rejiminin bozulması gibi sebeplerden dolayı Anadolu sığla ormanlarında tuzlanma ve kurumalar da yaşanıyor.
Tarihsel süreçte yöredeki toplumsal yapının şekillenmesinde de önemli roller oynamış olan Anadolu sığla ağacı günümüzde neredeyse yok oluşun eşiğine gelmiş olup, bu özel durumu nedeniyle IUCN Tehlike Kategorileri’ne göre hazırlanan listede, “Doğada Orta Vadeli Gelecekte Yüksek Tehdit Altında Olan Türler” kategorisinde yer alıyor (Ekim ve diğ., 2000). Yine bu özel durumu nedeniyle, 2001 yılında EUFORGEN tarafından “Değerli Yapraklılar” kategorisine alınarak, Avrupa çapında korunacak bir tür olarak kabul ediliyor (Alan ve Kaya, 2003). Anadolu sığla ormanları bu özel durumu ve nadirliğinin yanı sıra, barındırdığı ekolojik, ekonomik ve sosyolojik önemleri ve özellikleri hep birlikte ele alındığında bir hassas orman ekosistemi özelliği de göstermekte olup bu durum da acil ve özel koruma önlemlerinin alınmasını gerektirmekte (Ürker, 2014).
Bu özel ormanlara ilişkin yapılabilecek en doğru ve kalıcı koruma metodu ise son yıllarda dünyada yeni yeni kullanılmaya başlanan ve parçalanmış ormanlarda oldukça etkili sonuçlar sunan koridor metodunun tatbik edilmesi. Parçalanmış ve bağlantısı kopmuş sığla ormanı parçaları kısa sürede yok oluyor. Sığla ormanları içerisinde yaşanan parçalanma süreci ya orman işgallerinin devam etmesine bağlı olarak direkt yok oluş şeklinde ya da drenaj kanalları yoluyla taban suyunun düşmesine bağlı olarak dolaylı yollardan gerçekleşiyor. Biyolojik koridorlar ise orman parçaları arasındaki yapıyı tekrardan güçlendiriyor. Koridorlar ile birleştirilen orman kümeleri arasında genetik çeşitlilik korunmuş, bu yolla türlerin yaşama kapasiteleri ve sürdürebilirlikleri artırılmış oluyor. Orman kümeleri arasındaki bağlantıların sağlanması ya da var olan bağlantıların güçlendirilmesi ekoloji ve arazi koruma planlamalarında önemli bir yere sahip.
2010 yılından bu yana öncelikle Köyceğiz-Dalyan ÖÇKB’nde başladığımız koruma çalışmalarını zaman içerisinde Marmaris, Fethiye, Dalaman ve Gökova’ya genişleterek son 6 yılda birçok ağaçlandırma çalışması (toplamda yaklaşık 10 bin Sığla fidanı), koruma eylem planı, doktora tezi, araştırma projeleri, makaleler, bilimsel toplantılarda sunumlar, Sığla Festivalleri, Sığla Çalıştayı ve çeşitli farkındalık arttırma eylemlerinin gerçekleştirilmesine öncülük ediyoruz. Bu koruma çalışmalarının sürdürülebilirliğini sağlamak ve etkisini arttırmak amacıyla yöredeki çeşitli kamu kurum ve kuruluşları, STK’lar, üniversiteler, belediyeler ve gönüllülerden meydana gelen Sığla Çalışma Grubu’nun oluşturulmasına vesile olduk.
Ancak bunca yıldır yaptığımız onlarca çalışmaya rağmen, sığla ormanlarının gerçek anlamda yaşamlarına devam edebilmelerinin yegane yolu çok basit bir şekilde yukarıda bahsi geçtiği üzere bu paramparça olmuş orman dokularının ağaçlardan yamalar şeklinde kurulacak koridorlar vasıtasıyla mevcut alanlarını genişletebilmesine bağlı. Bu süreç maalesef o kadar basit değil. Zira parçalanmış orman dokularının yerini yıllar içerisinde tapulu veya 2B işgal tarım alanları almış durumda. Bu alanların gerisin geriye devlet eliyle alınması ise günümüzdeki politik yapı göz önüne alındığında pratikte hemen hemen imkansız.
Bu olumsuz duruma karşılık –her ne kadar kısa sürede ulaşması zor görünen bir hedef olsa da- adım atılabilecek bir çözüm yolu da açık. Bu yol, basitçe işgal edilmiş bu arazilerin maddi karşılığının ödenmesi yoluyla satın alınıp yeniden ormana dönüştürülmesi.
Sonucunda bu alanlara özel orman vasfı kazandırılarak, oluşturulacak koridorların hem mülkiyet hem de yönetim açısından varlığı garanti altına alınabilir. Tüm bu gerçeklerden hareketle, NATURA Doğa ve Kültür Koruma Derneği’ni, bu çözüm önerisini hayata geçirmek üzere yörede uzun yıllardır mesai yaptığımız dostlarımızla birlikte geçtiğimiz yıl faaliyete geçirdik.
Son iki yıldır bu ormanlardan en küçüğü 30 hektar, en büyüğü 250 hektar büyüklüğünde olan Fethiye, Dalaman, Ortaca, Köyceğiz, Gökova ve Marmaris dolaylarında bulunan 10 adet farklı (doğal, yarı doğal ve plantasyon; insan eliyle dikilmiş) parçada çeşitli yaban hayatı araştırmaları gerçekleştiriyoruz. Bu çalışmada esas odağımız memeli hayvanlar olsa da mantar, bitki, kız böceği, kelebek, amfibi, sürüngen ve kuş gibi canlı gruplarını da düzenli olarak izlemeye gayret ediyoruz. Araştırmanın ana gayesini öncelikle bu kendine has orman ekosistemine adapte olmuş canlı gruplarının biyolojik ve davranış özelliklerini de dikkate alarak envanterlerini ortaya çıkarmak oluşturuyor. Önem araz eden diğer bir mesele ise, oluşturmayı planladığımız koridorların süksesyon (kademeli değişim) süreçlerini inceleyerek yaban hayatını ne şekilde etkileyeceklerini tespit edebilmek. Son olarak yapılan araştırmaların ışığında her canlı grubu için bu ormanlara yönelik indikatör (gösterge) türleri tespit ederek, bu türlerin izlenmesi yoluyla ormanın geleceğine yönelik kestirimde bulunmak.
Bügüne kadar sığla ormanlarında ortanca ağaçkakan, yeşil ağaçkakan, sarıasma, orman çulluğu (lökeşe), gri balıkçıl, büyük baştankara, ispinoz, alakarga, karatavuk, ardıç, çıvgın, ak kuyruksallayan, kızılgerdan, kara kızılkuyruk, küçük batağan, şahin, alaca baykuş, gökkuzgun, sakarmeke, bülbül, saka ve florya gibi farklı özelliklere adapte olmuş yaklaşık 50 farklı kuş türü kaydedildi. Esasen bu rakam farklı habitatlar ile kıyaslandığında, tür zenginliği açısından çok zayıf kalıyor. Çalışma yapılan alanlar birbirleriyle karşılaştırıldığında ise çeşitlilik katsayılarının düşük, benzerlik katsayılarının ise çok yüksek olduğu görülüyor. Bu durum ise sığla ormanlarının stabil biyo-ekolojik yapısından kaynaklanıyor.
İki yıllık gözlemlerin ışığında, Sığla ormanları için kuşlar üzerinden gösterge türleri olarak; yeşil ağaçkakan ve sarıasma, bu ormanların en doğal, parçalanmamış ve en az tahribata uğramış bölümlerinde rastlanıldığı için seçildi.
Kaynaklar:
Alan, M., & Kaya, Z. (2003). Orientai Sweet Gum (Liquidambar orientalis Mill.). EUFORGEN Technical Guidelines.
Ekim, T., ve diğ., 2000. Türkiye Bitkileri Kırmızı Listesi, (Red Data Book of Turkish Plants) (Pteridophyta and Angiospermae). Türkiye Tabiatını Koruma Derneği, Van 100. Yıl Üniversitesi Yayınları, 246 Syf, Ankara.
Huş, S., 1949. Reçine ve Sığla Yağı Elde Etme Metotları. Tarım Bakanlığı, OGM Yayınları, Özel Sayı: 36.
İktüeren, Ş., & Acar, İ., 1987. Sığla Ağaa’nın (Liquidambar orientalis Mill.) Doğal Yayılışı, Sığla Yağı Üretimi ve Pazarlaması. Ormancılık Araştırma Enstitüsü Yayınları Dergi Serisi, Cilt 33, Sayı 2, No:66, Syf. 7-15.
Ürker, O., 2014. Çevre Etiği Bağlamında Anadolu Sığla Ormanları. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, VIII + 325 Syf., Ankara.
Yazı: Ekolog Dr. Okan Ürker, NATURA Doğa ve Kültür Koruma Derneği
Bu yazı Kuş Sesi dergisinin üçüncü sayısında yayınlanmıştır.
Yorum yapılmamış