İklim değişikliğinin, göz ardı edilemeyecek bir hal alan seller, yangınlar, kuraklık gibi sonuçlarından herkes aynı ölçüde etkilenmemektedir. Altyapının yetersiz olduğu yerlerde yaşayanların, yoksulların, yaşlıların veya kadınların iklim değişikliğinin çeşitli sonuçlarından farklı biçim ve derecelerde etkilendiğini görülmektedir. Bu gruplar, faydayı ve yükü eşit paylaşmaz ve sonucunda iklim değişikliğinden toplumun diğer kesimlerine göre çok daha yoğun bir şekilde etkilenir.
İklim değişikliğinin birçok farklı alanda eşitsizlikleri derinleştirdiğini göz önünde bulundurulduğunda, iklim adaleti bir tür “temel haklar meselesi” olarak da yorumlanabilmektedir.
İklim Adaleti Web Seminerlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Doğa, İklim Değişikliği ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği:
İklim değişikliğinin göz ardı edilemez bir hal aldığı bu dönemde, iklim değişikliğinin kendisinin de bir eşitsizlik sebebi olduğunu, mevcut eşitsizlikleri derinleştirdiğini ve yeni eşitsizlikler yarattığı görülmektedir. İklim değişikliğinin önüne geçmek, önlenemeyen değişikliklere uyum sağlamak ve bunlara karşı tüm kesimlerin direncinin geliştirilmesi gerekmektedir.
Bunun bir uzantısı olarak da toplum içerisindeki herkes iklim değişikliğinin etkilerinden aynı ölçüde etkilenmez. Bu gruplara örnek olarak kadınlar, kız çocukları, LGBTİ+’lar, yerli halklar verilebilir. Toplumun her alanında diğerleriyle eşit muamele görmeyen bu gruplar iklim değişikliğinin etkilerinden çok daha fazla etkilenmektedir.
Birleşmiş Milletler Lima Toplumsal Cinsiyet Çalışma Programı
Afet Risk Azaltmanın Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Hale Getirilmesi için 20 Maddelik Kontrol Listesi
Kadınların Adalete Erişimlerine İlişkin 33 Numaralı CEDAW Genel Tavsiye Kararı
Kadınlara Yönelik Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddete İlişkin 35 Numaralı CEDAW Genel Tavsiye Kararı
Bilgi Notu: Ulusal Katkı Beyanı
İklim Göçü:
İklim değişikliğinin çarpıcı sonuçlarından yalnızca yerküre ve yerkürenin üzerindeki insan dışı varlıklar değil insanlar da etkilenir. Sel baskınları, fırtınalar, kasırgalar, kuraklık, çölleşme, deniz seviyesinde yükselme ve yangınlar gibi iklim değişikliğinin sebep olduğu ani ve aşamalı değişikliklerin insanlar üzerinde ekonomik, sosyal, siyasal veya kültürel etkileri olmaktadır. İklim değişikliğinin bu çeşitli etkileri nedeniyle insanların bulundukları bölgeleri terk ederek başka bir bölgeye gitmesine iklim göçü denmektedir.
İklim değişikliğinin su kaynaklarında hasar, tarımsal verimlilik ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi etkileri nedeniyle, dünya üzerindeki bazı bölgelerin yaşanabilirliği her geçen gün azalıyor. Dünya Bankasının 2021 yılında güncellediği Dip Dalgası (Groundswell) Raporuna göre, İklim değişikliği kaynaklı göç hareketinin ise 2030 yılından itibaren görülmeye başlanacağı ve bu durumun ise 2050 yılına kadar şiddetle artacağı beklenmektedir. Ayrıca iklim değişikliği ile ilgili somut adımlar atılmazsa 2050 yılına kadar altı bölgeden 216 milyon kişinin ülke içinde göçe zorlanabileceği öngörülmektedir.
İklim Değişikliği, Yerinden Edilme ve İnsan Hakları
İklim Değişikliği ve Kırılgan Gruplar:
İklim değişikliğine karşı kırılgan grupların başında kadınlar, kız çocukları, göçmenler, yaşlılar gibi gruplar geliyor. İklim adaletinin sağlanması ise aslında bu kırılganlıkları dikkate alarak iklim değişikliğine karşı direnci artırmak ve kişileri/grupları güçlendirici politika ve eylemleri hayata geçirmek üzerinden şekillenmektedir. İklim değişikliği farklı hak kategorilerini ve farklı kesimleri, farklı şekillerde etkiler. Bu farklılıkları dikkate alarak önlem almak, imkân sunmak ve fırsat yaratmak oldukça önemlidir.
İnsan Hakları Göstergeleri- Ölçme ve Uygulama Kılavuzu
İklim Davaları:
İklim davaları, hükümetleri ve şirketleri iklim değişikliğiyle mücadeledeki ataletleri nedeniyle sorumlu tutmak ve hesap vermelerini sağlamak üzere açılan stratejik öneme sahip davalardır. İklim değişikliğinin nedenlerinin bilimsel raporlarla ortaya konulması, hükümetlerin ve şirketlerin bu konudaki sorumluluklarının yadsınamaz bir gerçek olması nedeniyle iklim davalarının sayısı tüm dünyada gittikçe artmaktadır. Bu davalar, çoğunlukla hükümetlere karşı açılmaktadır. Ancak sera gazı salımında büyük pay sahibi olan şirketlere de iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında davalar açıldığı görülmektedir.
İklim davalarının hükümetlerin, çevre dostu olduğunu iddia eden şirketlerin ve ilgili diğer herkesin sorumluluk almasını sağlamak bakımından çok önemli bir araç olduğunu söylenebilir.
Hükümetler ve şirketler iklim değişikliğinin etkilerinin hem ortaya çıkması hem de önlenmesi bakımından en büyük sorumluluğa sahipler. Hükümetleri ve şirketleri bu sorumlulukları nedeniyle üzerlerine düşeni yapmaları ve hesap vermelerini sağlamak üzere açılan stratejik öneme sahip davalara iklim davaları denir.
İklim değişikliğinin nedenlerinin bilimsel raporlarla ortaya konulması, hükümetlerin ve şirketlerin bu konudaki sorumlulukları nedeniyle iklim davalarının sayısı tüm dünyada gittikçe artmaktadır.
Türkiye’nin Paris Anlaşması, iklim taahhütleri, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak ve etkilere uyum sağlamak üzere hazırladığı yasalara, politikalara ve stratejik planlara karşı açılacak stratejik nitelikli davalar bu kapsamda sayılabilir. Bu stratejik davalar, Türkiye’deki idarelerin hazırladığı plan ve politikaların yeterliliği, bu plan ve politikaların uygulanması veya uygulanmaması kapsamında devletin sorumluluğuna gidilebilmesi açısından önemlidir.
Türkiye’de iklim davasını değerlendirirken ele alınması gereken başlıca konular, idarenin hukuki sorumluluğu, kuvvetler ayrılığı ve idarenin özerkliğini dikkate almak, iklim değişikliği ve iklim değişikliğinden zarar gören mağdur arasındaki illiyet bağının tespitinin iyi tartışılarak gerekçelendirilmesi önemlidir. Türkiye içinde bu konulara dikkat edilerek kurgulanan stratejik davalar hükümetin iklim değişikliği karşısındaki sorumluluğunu belirlemede öneme sahiptir.